O bir gönül mihmanı, o bir sohbet-i ihvan?
O bir izzet ü erkân, münevver hüsn ü cihan?
Güneşi aya katıp, göğsünde kundaklasan,
Erişti fasl-ı hazan geri dönmez yelkovan…
Tevafuk vahiy gibi göz eşiğini aştı
Gönüllerden süzülüp kalplerde berraklaştı
Ağzım dilim tutuldu, aklım dimağım şaştı.
Aşka tercüman olmak, miraca çıkmaktan zor,
Savrulduk okyanusla gökyüzü arasına.
Şafak ile gurubun kıyısız deryasına
Hem seyir defterine hem yol haritasına
Göz gözden kaçınırken baksan zor bakmasan zor
Sürüklendik sükûtun, nüktesiyle gün be gün
Ya araf’ a müebbet ya da mahşere sürgün.
Kâbe’yi secde-gâh etmeden mahinurun;
Kalp eşiğini geçmek sıratı geçmekten zor,
Yaprak yaprak döküldü; takvimden günler, aylar,
Kuşluk sofralarından yadigâr hatıralar,
Ne izin verdi yıllar, ne kördüğüm palamar,
Söz huysuz keman gibi sussan zor konuşsan zor,
Derin denizler gibi sükûtun derin gizi
Kâh zirveye taşıyor, kâh sürüklüyor bizi,
Hakk’a ulaştırmadan vuslat dilekçemizi,
Ay yüzüne ulaşmak arş’ a ulaşmaktan zor
Ya rab!.. Bir mabet gibi âşina mekân olsam
Kutsal ibadet gibi nura camekân olsam
Sessiz hıçkırıkları sonsuz mutluluklara
Sonsuz mutlulukların sebebi imkân olsam
ah, İstanbul, 2015
.....................
nurefşan: nur saçan,
fasl-ı hazan: eylül, sonbahar
Sohbet-i İhvan: Yakın dostlar, arkadaşlar,
hüsn ü cihan: dünya güzeli
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder